1- Sözleşme Serbestisi ve Tebligat Hükümleri
Özellikle tacirler arasındaki çeşitli sözleşmelerde sıklıkla karşılaşılan ve tereddütle yaklaşılan bir mesele olarak; tarafların birbirlerine gönderecekleri her türlü fesih ihbarı, ayıp bildirimi, ihtarname ve sair irade beyanının mail yoluyla sözleşmede belirtilen mail adresine gönderilebileceği, gönderilen mailin tebligat hükmünde sayılacağı, mailin ulaşmadığı yahut okunmadığı iddiasının ileri sürülemeyeceği gibi sözleşme hükümlerinin geçerliliği konusunun akademik düzlemde yeterince incelenmediği[1] görülmektedir. Esasen tarafların sözleşmede yer verdikleri tebligat hükümleri geçerli olup tarafları bağlar. Detaylar için tıklayınız.
Mail yoluyla tebligat konusuna tereddütle yaklaşılmasının ve öğretide yeterli incelemeye tabii tutulmamasının temel sebebi; sözleşmede böyle düzenlemelere yer verilse bile taraf vekillerinin bu yöntemlere itibar etmeden bilinen usullerde işlemleri yürütmesinden ve haliyle konunun yeteri miktarda yargı incelemesine konu edilememesinden kaynaklanmaktadır. Biz bu yazımızda konuyu birkaç yönüyle incelemeye kalkışacağız.
Kapsam itibariyle belirtmek gerekir ki taraflar arasında herhangi bir sözleşme olmamasına rağmen mail / e-posta yoluyla yapılacak fesih bildirimi, fesih ihbarı ve diğer sair ihtarnamelerin geçerliliği konusu bu yazının kapsamında değildir. Bu konu kısmen şu yazımızda tartışılmıştır.
2- Sözleşmede Yer Verilen Mail Adreslerine Bildirim Düzenlemelerinin Bağlayıcılığı
Taraflar sözleşme ile bildirimin hangi adrese yapılacağını, bildirimin bu adrese yapılmasının geçerli bir tebligat yerine geçeceğini kararlaştırabilirler. Bu düzenlemenin tarafları bağlayacağı noktasında şüphe yoktur. Hatta öyle ki sözleşmede belirtilen usulden farklı bir şekilde yapılan tebligatlar geçersiz olacağı değerlendirilmektedir[2]. Biz bu görüşe katılamıyoruz. Zira TTK 18/3 hükmünün sözleşme ile ortadan kaldırılamayacağı, orada belirtilen yöntemlerin her zaman uygulanabileceği, tarafların sözleşme ile ancak alternatif yollar öngörebileceği, sözleşmede mail usulü benimsenmesine rağmen noterden yapılan bildirimi tebliğ alanın artık bu tebligatın geçersizliğini ileri sürmesinin mümkün olmayacağı yorumu kanun koyucunun iradesine daha uygun düşer. Amacın irade beyanını iletmek olduğu, bu iletimin ispata elverişli her türlü yolla yapılabileceği malumdur.Mail yoluyla yapılacak bildirimlerin geçerliliği noktasındaki şüphenin doğum kaynağı; bildirimin gönderildiğini ve özellikle de karşı tarafa ulaştığını gösteren bir belgenin mahkemeye sunulması gerektiği hallerde, bu maillerden nasıl bir belge oluşturulacağı, belgelerin inkarı ve/veya maillerin inkarı halinde ispat külfetinin nasıl yerine getirileceğidir. Örneğin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu önüne gelen bir uyuşmazlıkta[3], davalı taraf maillerin kendisine ulaşmadığını savunmuş, bunun üzerine mailin gönderildiği bilgisayar üzerinde inceleme yapılmış ve maillerin gönderildiğine ilişkin bir bulguya rastlanmamış olması nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Buradan hareketle, maille tebligat ve bildirim yapma meselesinin bir tür “ gönderildiğini ve ulaştığını ispat” meselesi olarak görülmesi gerekmektedir. Zira yine başka kararında 11 HD, mailin ulaştığını teyit etmeyen tacirin basiretli tacir gibi davranmadığını ve sonuçlarına katlanması gerektiğini ifade etmiştir[4].
Taraflar arasında kurulan sözleşmede mail adreslerine yapılacak tebligatın geçerliliğinin yanında, delil sözleşmesi niteliğinde birtakım düzenlemelere yer verilmesi uygun bir yöntem olabilir. Örneğin faturanın mail yoluyla tebliğ edileceği, mailin inkar edilemeyeceği, davacı tarafça mailin gönderildiğini gösterir ekran görüntüsü ve mail çıktılarının; mailin karşı tarafa ulaştığı konusunda yazılı delil teşkil edeceği ve tarafların bu delile itiraz edemeyeceği yönündeki sözleşme hükümlerinin delil sözleşmesi kapsamında geçerli olup olmayacağı değerlendirilmelidir.
3- Tacirler Yönünden Değerlendirme ve TTK 18/3 Sınırlaması
Bilindiği üzere TTK 18/3 hükmü ile tacirler arasındaki her türlü ihtar ve ihbarın noter kanalı ile yapılması (diğer kullanılmayan yöntemleri sayma gereği duymuyoruz) şartı bulunmaktadır. Kanun gerekçesinde söz konusu şekil şartının ispat şartı olduğu, geçerlilik şartı olmadığı, diğer bir deyişle tacirler arasındaki ihtarların da ispatlanabildiği müddetçe noter dışı yollarla yapılabileceği ifade edilmiştir. Yargıtay da bu maddede düzenlenen şekil şartının geçerlilik değil ispat şartı olduğunu çeşitli kararlarında ifade etmektedir.
Bu kapsamda değerlendirilecek olursa, iki tacir, birbirlerine, sözleşmede, mail yoluyla bildirim yapılacağını kararlaştırılmış ise artık TTK 18/3 hükmü sorun teşkil etmeyecektir. Bir ihtar ya da ihbarda bulunan tacir, şu dört noktayı ispatlayabiliyorsa herhangi bir tereddüt yaşamamalıdır:
- Bildirimin bu adrese yapılabileceğini (sözleşme hükmü )
- Bildirimin gönderildiğini (mail çıktısı)
- Bildirimin ulaştığını (maile cevap veya cevap yoksa da sözleşme hükmü, okundu bilgisi)
- Bildirimin içeriği (mail çıktısı ve içeriğe ilişkin bilgiler)Sonuç Olarak
Taraflar arasındaki sözleşme hükmü ancak taraflar arasında yapılan özel yazışmaları ilgilendirir. Bu şekilde sözleşmede düzenlenen maddeler kural olarak geçerlidir ve tarafları bağlayacaktır. Aynı uygulamanın mail yoluyla tebligatlar için de geçerli olması gerektiği açıktır. Zira taraflar tebligatın mail adreslerine yapılacağını ve bu işlemin geçerli bir tebligat yerine geçeceğini kararlaştırıp, tebligatın kendisine ulaşmadığını ileri süren tarafın bu savunmasının bertaraf edilebileceğine dair hükümleri sözleşmeye ekleyebilirler. Burada yaşanan temel tereddüt, mailin gönderildiğinin ve karşı tarafa ulaştığının usulüne uygun belgelendirilmesindeki güçlüklerden ileri gelir. Bu sorunun aşılması amacıyla çeşitli teknolojik altyapılardan (okundu bilgisi, görüldü tiki gibi) yararlanılması mümkündür.
Daha fazla bilgi, hukuki danışmanlık ve sorularınız için Whatsapp hattımızdan veya mail yoluyla bizimle hemen iletişime geçebilirsiniz. 07.09.2021
[1] Kürsat, Z. ve Koç, E. (2021) Sözleşmelerde Yer Alan Tebligata İlişkin Hükümlerin Değerlendirilmesi, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Yıl: 12 Sayı: 46, s. 39.
[2] Kürsat, Z. ve Koç, E. (2021) s. 40.
[3] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 25.05.2016 tarihli, 2014/861 E. , 2016/632 K. Sayılı ilamı: “Somut olayın incelenmesinde, tacir olan yanlar arasında ham iplik alım- satımını içeren sözleşmenin 09.11.2005 tarihli olduğu, sözleşme uyarınca davalı satıcı tarafından 29.11.2005 ve 30.11.2005 tarihlerinde toplam 4.902,15 kg ipliğin alıcı şirkete teslim edildiği, alıcı şirketin teslim edilen malların tamamının ayıplı ve kullanılamaz vaziyette olduğunu, süresi içerisinde (02.12.2005 tarihinde) e-posta yoluyla davalı satıcıya ayıp ihbarında bulunduğunu ileri sürerek eldeki davayı açtığı ve teslimi yapılan mallar karşılığında ödediği 30.883,55 Euro bedelin tahsilini talep ettiği görülmektedir. Davacı alıcının ayıp ihbarının süresinde yapıldığını kanıtlanmak amacıyla bir kısım e-mail çıktılarını dosyaya sunduğu anlaşılmakta ise de, davalı tarafın; kendilerine ayıp ihbarını içeren bir e-mailin ulaşmadığını, kendileri tarafından da davacı şirkete herhangi bir e-mailin gönderilmediğini savunması üzerine, sunulan e-maillerin gerçek olup olmadığının belirlenmesi bakımından gönderimin yapıldığı bilgisayar üzerinde mahkemece inceleme yaptırılmış, inceleme sonucunda ise bilgisayarda e-mail kayıt ve izlerine rastlanılmadığı belirlenmiştir.”
[4] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 04.02.2021 tarihli, 2020/1354 E. , 2021/871 K. Sayılı ilamı: “davalı taraf sözleşmedeki 120 günlük periyodun 06.06.2015-03.10.2015 tarihlerine e-posta yoluyla çekildiğini savunmuşsa da e-postasını davacıya bu sürenin başlangıcından sonra 08.06.2015 tarihinde göndermiş olduğu ve yine gönderdiği e-postanın ulaştığını teyit etmemiş olması karşısında basiretli davranma yükümlülüğüne aykırı davrandığı, davacının işbu değişikliğe rıza göstererek karşılıklı olarak sözleşmede belirlenen 120 günlük periyoda ilişkin tarihlerin değiştiğini ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın kabulüne”