1- Cezai Şart – Ceza Koşulu Nedir?
Cezai şart, mevcut borcun ifa edilmemesi veya eksik ifası hâlinde ödenmesi gereken malî değeri haiz ayrı bir edimdir. Cezaî şartın unsurlarını bu tariften kolaylıkla çıkarmak mümkündür. Bu unsurlar; gerçekten bir asıl borcun bulunması, bunun yanında ayrı ve bağımsız bir edimin yer alması, bu ikisinin birbirine bağlı olması ve bu ayrı ve bağımsız edimin sağlıkta hüküm doğuran bir muamelede tespit olunmasından ibarettir (Tunçomağ, s:6).
2- Ceza Şartın – Ceza Koşulunun Hukuki Niteliği ve Zararla İlişkisi
Cezai şart asıl borcun ferîsidir; ona bağlı fakat ondan ayrı bir edim niteliği taşır ve cezai şartın gerçekleşebilmesi için zararın gerçekleşmesi şart değildir. Nitekim Türk Borçlar Kanunu’nun 180. Maddesi de bu hususu düzenlemiştir. Düzenlemeye göre, alacaklı hiçbir zarara uğramamış olsa bile kararlaştırılan cezanın ifası gerekir.
818 sayılı BK’nın 158. maddesi ( 6098 sayılı TBK’nın 179. Maddesi ) birbirinden farklı üç nevi cezai şart düzenlemektedir. Bunlar, seçimlik cezai şart, ifaya eklenen cezai şart ve ifayı engelleyen cezai şarttır. Bununla birlikte hemen belirtelim ki, BK 158 bu üç nevi cezai şart hakkında yukarıdaki terimleri kullanmamış; bu terimler doktrin tarafından ortaya atılmıştır (Tunçomağ, s: 44,48).
Anılan maddelerin birinci fıkrasına göre akdin ifa edilmemesi veya eksik ifa edilmesi hâlinde alacaklı “ya borcun yerine getirilmesini ya da cezanın ödenmesini” isteyebilir şeklinde düzenleme yapılmıştır. “Cezanın Miktarı, Geçersizliği ve İndirilmesi” başlıklı 182/1. fıkrasında; “Taraflar, cezanın miktarını serbestçe belirleyebilirler.” denildikten sonra, 182/3. Fıkrasında; “Hâkim, aşırı gördüğü ceza koşulunu kendiliğinden indirir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Görüldüğü gibi yukarıdaki maddenin birinci fıkrası, cezai şart miktarını tayin konusunda serbesti esasını koymuş; buna karşılık üçüncü fıkra ise serbestîye indirme hakkı vasıtasıyla özel bir sınır çizmiştir, tıpkı BK 19’da yapıldığı gibi (Tunçomağ, s.141).
3- Cezai Şartın – Ceza Koşulunun İndirilmesi Şartları ve Değerlendirme
Hâkim, cezanın aşırı olup olmadığını, hakkaniyet ölçülerini aşıp aşmadığını araştırırken, özellikle, borca aykırı davranış nedeniyle alacaklının uğradığı zararı, borçlunun kusur derecesini, alacaklının ortak kusurunu ve tarafların (özellikle borçlunun) ekonomik durumunu dikkate alır. Bu unsurlar dikkate alındığında, alacaklının uğradığı zarar ile kararlaştırılan ceza arasında hakkaniyet ölçüleri ile bağdaşmayan açık bir nispetsizlik varsa ceza indirilir. Cezaî şartın aşırı olup olmadığı değerlendirilirken, cezaî şartın amacının alacaklının durumunu iyileştirmek olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Kararlaştırılan ceza indirilirken, her hâlde, alacaklının müspet zararını karşılamak için genel kurallara göre isteyebileceği tazminat miktarının üstünde kalınmalıdır. Aşırı olan cezaî şartın indirilmesi olanağı, zayıf durumda bulunan borçlunun sömürülmesini önlemeye yönelik, kamu düzenine ilişkin bir kuraldır. Bu nedenle, borçlunun "indirilme olanağından önceden feragati" geçersizdir (Reisoğlu, S: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 2004, s:391,392, Oser-Schönenberger, Tunçomağ, Becker, von Tuhr’a atfen).
4- Ticari İlişkilerde Cezai Şartın – Ceza Koşulunun İndirilmesini Talep Etme
Cezaî şartla ilgili BK’nın 161. ( TBK 179 ) maddesinin birinci fıkrası hükmü, (Akitler cezanın miktarını tayinde serbesttirler) prensibini kabul ettikten sonra, üçüncü fıkrası hükmü ile, hâkimi, (fahiş gördüğü) cezayı (tenkis) etmekle yükümlü tutmuştur. Halbuki, davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan ve somut olay bakımından uygulanması gereken 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 24. maddesi hükmü ( TTK madde 22 ), tacir sıfatını haiz olan tarafların (cezaî şart) miktarını serbestçe tayin edebilecekleri ilkesini kabul ettikten sonra, bu tayin edilen cezanın indirilmesini yani tenkisini talep edemeyeceklerini, şart olarak benimsemiş bulunmaktadır (Doğanay, İ.: Türk Ticaret Kanunu Şerhi, İstanbul, 2004, C.I, s:233,234).
6102 sayılı TTK’nın 22. maddesi hükmü aynen;
“Tacir sıfatını haiz borçlu, Türk Borçlar Kanununun 121 inci maddesinin ikinci fıkrasıyla 182 nci maddesinin üçüncü fıkrasında ve 525 inci maddesinde yazılı hâllerde, aşırı ücret veya ceza kararlaştırılmış olduğu iddiasıyla ücret veya sözleşme cezasının indirilmesini mahkemeden isteyemez.” hükmünü içermektedir.
Ticaret Hukukumuzda cezai şart, miktarı yönünden sadece, BK’nın 20. ( TBK’nın 27. ) maddesindeki “ahlâka aykırılık” kavramı ile sınırlanmış bulunmaktadır. TTK’nın 22. maddesi uyarınca tacirin, borçlu olduğu cezai şartın tenkisini istemesi mümkün değildir (Günay, C.İ: Cezai Şart, Ankara 2002,s:216). Ancak, TTK’nın 22. maddesi ile tacir olan şahsa ve onun âkidine tanınmış olan bu (akit serbestisi) ilkesi, bütün akitler için sınırlayıcı bir hüküm mahiyetinde olan TTK’nın birinci maddesi hükmünün atfı nedeniyle TBK’nın kesin hükümsüzlük başlığının taşıyan 27. maddesi hükmü ile, tahdit edilmiştir. Şayet, taraflarca sözleşme ile tespit edilmiş olan (cezaî şart) miktarı, borçlu durumda olan tacirin, iktisaden mahvına sebep olacak ve onun eskisi gibi ticarî faaliyetini devam ettirmesine imkân tanımayacak derecede (ağır) ve (yüksek) ise, o zaman, böyle bir (cezaî şartı) ahlâk ve adaba aykırı bir şart olarak kabul ederek, (kısmen) veya (tamamen) iptali cihetine gitmek mümkündür. Çünkü, ahlâk ve adaba aykırılık dolayısıyla sözleşmede yer alan (cezai şart)'ın (butlanı), hukukun genel bir ilkesidir. TTK’nın 22. maddesi hükmünün, bu genel müeyyidenin dışında kalacağını düşünmek mümkün değildir. Bir borçlunun, iktisadî ve ticarî faaliyet ve varlığının tehlikeye girmesine veya yıkılmasına sebep olacak bir etkiye ulaşan her (cezaî şart), ahlâk ve adaba aykırıdır.
Mahkemenin bu hususta karar verirken, borçlu bir şirket ise, bu şirketin ticaret sicilindeki (ana sözleşmesi)'ni celp ederek ne miktar bir sermaye ile ticarî faaliyette bulunduğunu, mal varlığının neye baliğ olduğunu ve kararlaştırılan cezaî şartın tahsili cihetine gidilmesi hâlinde o şirketin eskisi gibi ticarî hayatını devam ettirmesinin mümkün olup olmadığını gerekirse bilirkişiden de mütalâa alarak araştırması icap eder, aynı incelemeyi gerçek kişi olan (tacir) için de yapması icap eder (Doğanay, 237).
Nitekim aynı ilkeler 10.03.1940 tarihli ve 1940/7 E., 1941/71 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında ve Hukuk Genel Kurulunun 20.03.1974 tarihli ve 1970/1053 E., 1974/222 K., 09.05.1984 tarihli ve 1984/263 E., 1984/286 K. sayılı kararlarında da benimsenerek detaylı bir biçimde açıklanmıştır.
( Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18.06.2019 tarihli, 2017/922 E. , 2019/706 K. )
Sonuç
Ticari sözleşme ve ilişkilerden kaynaklanan cezai şart ya da diğer adı ile ceza koşulunun indirilmesini talep etmek veya geçersizliğini ileri sürmek kural olarak Türk Ticaret Kanunu’nun 22. Maddesi uyarınca mümkün değildir. Ne var ki Türk Ticaret Kanunu’nda yer verilen bu sınırlamanın üzerinde tutulan ve genel kanun niteliğinde Türk Borçlar Kanunu’nun 27. Maddesinde kesin hükümsüzlük halleri düzenlenmiştir. Bu hallerden “ahlaka ayrılık” nedenine dayalı olarak ceza koşulunun tamamen geçersizliğini istemek veya miktardan indirim talep etmek mümkündür. Bunun için incelenmesi gereken husus, cezai koşulun varlığına sebep olan olaylarda kusur, zarar dengesi ile borçlu şirketin bu cezai şartın ödenmesinden ne derece zarar göreceği, işletme faaliyetlerinin ne derece etkileneceğidir.
Daha fazla bilgi, hukuki danışmanlık ve sorularınız için Whatsapp hattımızdan veya e-mail yoluyla bizimle hemen iletişime geçebilirsiniz. 05.01.2021