1- Ticaret Unvanının Terkini Davası ve Zamanaşımı
Her tacir bir ticaret unvanı oluşturmak, bunu işletmenin açılışından sonraki 15 gün içinde sicile tescil ettirmek zorundadır[1]. Ayrıca işletmeyle ilgili ticari faaliyet ve işlemlerde bu unvanı kullanmak ve imzaları bu unvan altında atmak zorundadır[2]. Tescil edilmiş ticaret unvanı o işletmeye aittir ve başkası tarafından kullanılamaz[3]. Tescilli ticaret unvanının: i. aynısının veya karıştırılma tehlikesi yaratacak kadar benzerinin[4] , ii. aynı veya benzer faaliyet alanında/sektörde üçüncü bir kişi tarafından kullanılması halinde kullanımın engellenmesi/yasaklanması talep edilebileceği gibi bu unvanın üçüncü kişi tarafından tescil edilmesi halinde de sicilden silinmesi veya değiştirilmesi (terkini) için dava açılması mümkündür[5].
Ticaret unvanının terkini davası olarak bilinen ve uygulamada bu isimle anılan davanın kanuni düzenlemede yer almayan ve fakat yargı kararları ile uygulamaya geçirilmiş çeşitli şartları bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi ticaret unvanı ihlal edilen şirketin, uzun süre sessiz kalması nedeniyle hak kaybına uğramasıdır. Ticaret unvanının aynısı veya benzeri sicilde tescil edilmişse tescilin ilan edildiği andan itibaren hakkı ihlal edilen tarafından öğrenilmiş kabul edilir[6]. Tescil edilmiş unvanın terkini istemlerinde öğrenme tarihinin haklı sebep bulunmadıkça tescil tarihi olacağı Yargıtay’ın da istikrarlı görüşüdür[7]. Öğrenme tarihinden itibaren uzun süre sessiz kalınmış ve tescile itiraz edilmemişse marka hukukunda da olduğu gibi (orada 5 yıl) sessiz kalma yoluyla hak kaybı gündeme gelir. Fakat bu süre marka hukukundaki gibi istikrarlı olarak 5 yıl olarak değerlendirilemez. Her somut durumda ayrı ayrı tartışılacaktır[8]. Buna rağmen Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin uygulamasına göre 5 yıllık süre makul süre hesabında bir eşiktir[9].
Bu davalarda zamanaşımı kurumunun gündeme gelip gelemeyeceği sorusu davacının (hakkı ihlal edilenin) hangi gerekçe ile dava açacağına bağlı olarak değişir. Ticaret unvanı ihlaline dayalı olarak (TTK 52 hükmüne dayalı) açılan terkin davasında hak düşürücü süre olarak sessiz kalma süresi dikkate alınır. Bu süre zamanaşımı süresi değil, hak düşürücü süredir. Hakim tarafından re’sen dikkate alınır. Haksız rekabet hükümlerine dayalı olarak (TTK 55/1-a.4)[10] dava açılmışsa bu kez bir ve üç yıllık zamanaşımı süreleri[11] gündeme gelir. Fakat haksız rekabet eylemi devam ettikçe zamanaşımı işlemeyeceği için, zamanaşımı önemli bir engel teşkil etmez[12].
2- Ticaret Ünvanının Terkini Davasında Sessiz Kalma Yoluyla Hak Kaybı
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 17.06.2021 tarihli, 2021/456 E. - 2021/776 K. sayılı kararı
- Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “sessiz kalma yoluyla hak kaybı” ilkesinin kısaca açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
- Sessiz kalma yoluyla hak kaybı, önceki hak sahibinin, hakka konu ticari ad ve işareti iyi niyetli bir şekilde kullanan kişiye karşı dava açma hakkını uzun süre kullanmaması ve ihlallere sessiz kalarak ticari ad ve işareti koruma hakkını yitirmesi demektir. Sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin temeli 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesine dayanmaktadır. Anılan madde; “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükmünü haizdir. Buna göre, anılan madde ile hukuk düzeninin kişilere tanıdığı bütün hakların kullanılmasında göz önünde tutulması ve uyulması gereken iki temel ilkeye yer verilmiş olup, öncelikle hakların dürüstlük kuralına uygun kullanılması gerektiği ifade edilmiş, ardından hakların açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumayacağı belirtilmiştir.
- Sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesi ticaret unvanları yönünden açılacak davalarda da söz konusudur. Gerçekten aynı veya benzer bir ticari ad ve işaretin başka bir kişi tarafından ticaret unvanında kullanılması hâlinde önceki hak sahibinin dava açarak bu unvanın terkinini veya değiştirilmesini talep etmesi mümkündür. Ancak bu hakkın kullanılması imkânının önceki hak sahibine sınırlandırılmaksızın tanınması bazı hâllerde haksız sonuçlar doğurabilmektedir. Zira iyi niyetli olarak ticaret unvanını tescil ettirmiş ve kullanmaya başlamış olan tacirin, para ve emek sarf ederek bu unvan altında yatırımlar yapması, ancak önceki hak sahibinin bu durumdan haberdar olmasına rağmen uzun süre sessiz kaldıktan sonra dava açması “dava hakkının kötüye kullanılması” olarak nitelendirilmelidir. Keza sonraki ticaret unvanının bilinmesi veya devam eden tecavüze karşı uzun süre sessiz kalındıktan sonra dava açılması, hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilebilecektir.
- Ticari ad ve işaretin sahibi, haklı bir sebep olmaksızın hakkını uzun süre kullanmayarak bundan sonra da kullanmayacağı yönünde bir kanaat oluşturmuşsa artık bu hakkını kullanamaması gerekir. Bu nedenle önceki hak sahibinin, TMK’nin 2. maddesi gereğince belli bir davranışta bulunması gerekirken sessiz kalması sonucu, ticaret unvanını daha sonra iyi niyetli olarak tescil ettiren kişiye karşı dava açma hakkını veya devam eden eylemli kullanımını men etme hakkını kaybettiği kabul edilmelidir (Yasaman, Hamdi/ Yusufoğlu, Fülürya: Marka Hukuku, İstanbul, 2004, s. 856).
- Sessiz kalma yoluyla hak kaybında, hak genel olarak sona ermemekte, sadece bu haktan eylemine sessiz kalınan kişi ya da kişilerin yararlanmasına katlanılmaktadır. Zira tacirin, bir hakkını bilerek isteyerek belli bir süre kullanmaması sebebiyle ticaret unvanından doğan hakkı kaybolmamakta, sadece uzun süredir var olan kullanıma/tescile sessiz kalmış olması sebebiyle bu duruma zımnen icazet verildiği kabul edilmelidir.
- Sessiz kalma yoluyla hak kaybından bahsedilebilmesi için, önceki hak sahibinin ticari ad ve işaretin aynısının veya benzerinin ticaret unvanı olarak tescil ettirildiğini veya başkaları tarafından kullanıldığını bilmesi ve buna rağmen sessiz kalmış olması gereklidir. Buna karşın ticaret unvanlarının ticaret siciline tescil edilmek zorunda olmaları ve tescilin olumlu etkisi nedeniyle tescil ve ilan edilmiş ticaret unvanının bilinmediği ileri sürülemeyecektir. Bununla birlikte önceki hak sahibinin uzun süre sessiz kalması mücbir sebep ya da objektif imkânsızlık gibi haklı bir nedene dayanıyorsa ve bunun ispatlanması hâlinde sessiz kalma yoluyla hak kaybı söz konusu olmayacaktır. Sessiz kalma yoluyla hak kaybından bahsedilebilmesi için her şeyden önce ticaret unvanını sonradan tescil ettiren kişinin iyi niyetli olması gerekir. Zira ticaret unvanını sonradan tescil ettiren kişi kötü niyetli ise sessiz kalma yoluyla hak kaybından söz edilemeyecek önceki hak sahibi ticaret unvanının terkinini süre gözetilmeksizin her zaman talep edebilecektir.
- Önceki hak sahibi, ticari ad ve işaretin bir başkası tarafından ticaret unvanı olarak tescil edilmesine veya kullanılmasına sessiz kalmayarak dava yoluna başvurursa artık sessiz kalma sebebiyle hak kaybı söz konusu olmamaktadır. Bununla birlikte önceki hak sahibi dava yoluna başvurmadan önce ihtarname göndermesi de sessiz kalmadığı anlamına gelmelidir. Ancak dikkat edilmesi gereken husus, uzun süre boyunca, belirli aralıklarla sadece ihtarname gönderen, fakat dava açmayan ve ihtarname dışında unvanın kullanılmaması için herhangi bir girişimde de bulunmayan önceki hak sahibinin sessiz kalmadığını ileri sürmesi, hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilebilir. O hâlde kullanımın daha fazla devamını istemeyen önceki hak sahibi, bu arzusunu açıklayan bir ihtarname göndermiş ise de makul bir süre içinde bu iradesini dava yoluyla da göstermelidir.
- Sessiz kalma yoluyla hak kaybının söz konusu olabilmesi için, önceki hak sahibinin, ticaret unvanının aynısının veya benzerinin kullanılmasına belirli bir süre sessiz kalmış olması gereklidir. Ancak ticaret unvanı yönünden sessiz kalmanın ne kadar süre geçtikten sonra hak kaybına sebep olacağı TTK’de düzenlenmiş değildir. Bununla birlikte 10.01.2017 tarihinde yürürlüğü giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) ile ilk defa marka hukukunda hükümsüzlük davaları yönünden sessiz kalma yoluyla hak kaybına ilişkin bir düzenleme getirilmiştir. SMK’nin 26/6. maddesi; “Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötü niyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez” hükmünü haizdir. Buna göre marka hükümsüzlük davalarında sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin uygulanabilmesi için beş yıllık sürenin geçmiş olması gerekmektedir. Ancak ticaret unvanı yönünden mevzuatta bir süre belirlemesi bulunmadığından TMK’nin 2. maddesi de gözetilmek suretiyle her somut olayın özellikleri dikkate alınarak sürenin belirlenmesi gerekmektedir.
- Hemen belirtilmelidir ki; sessiz kalma nedeniyle dava açılamayacağı yönündeki savunma bir def’î olmayıp itirazdır. Zira sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin dayanağı TMK’nın 2. maddesi olduğuna göre, dava açılması açıkça hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve bu durum dava dosyasından ortaya konulabiliyorsa, sessiz kalma yoluyla hak kaybı bir itiraz olarak kabul edilip hâkim tarafından re'sen dikkate alınmalıdır. Keza TMK’nin 2/2. maddesi gereğince bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.
Sonuç Olarak
Tescilli ticaret unvanı sahibi, tescilli unvanının kök unsurunun aynısının veya karıştırılma ihtimali yaratacak derecede benzerinin bir üçüncü kişi tarafından tescil edilmesi halinde, (eklediği ekler farklı olsa bile asli unsura bakılacağından[13]) bu unvanın sicilden terkin edilmesi için dava açma hakkına sahiptir. Üçüncü kişinin kötüniyetli olduğu ispat edilmedikçe bu davanın sicile tescilden itibaren makul süre içerisinde açılması şarttır. Aksi halde sessiz kalma yoluyla hak kaybı gündeme gelir ve dava reddedilir. Bir davada 6 yıllık sürenin hak kaybına sebebiyet vereceği karar altına alınmış ardından karar düzeltme başvurusunda aslında 4,5 yıl geçtiği, maddi hata ile 6 yıl hesaplandığı ve 4,5 yılın hak kaybı yaratmayacağı kararlaştırılmıştır[14].
Daha fazla bilgi, hukuki danışmanlık ve sorularınız için Whatsapp hattımızdan veya mail yoluyla bizimle hemen iletişime geçebilirsiniz. 09.01.2022
[1] TTK madde 40/1: “Her tacir, ticari işletmenin açıldığı günden itibaren onbeş gün içinde, ticari işletmesini ve seçtiği ticaret unvanını, işletme merkezinin bulunduğu yer ticaret siciline tescil ve ilan ettirir.”
[2] TTK madde 39/1: “Her tacir, ticari işletmesine ilişkin işlemleri, ticaret unvanıyla yapmak ve işletmesiyle ilgili senetlerle diğer belgeleri bu unvan altında imzalamak zorundadır.”
[3] TTK madde 50/1: “Usulen tescil ve ilan edilmiş olan ticaret unvanını kullanma hakkı sadece sahibine aittir.”
[4] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 12.02.2020 tarihli, 2019/1319 E. - 2020/1319 K. sayılı kararında: “Ticaret unvanında yer alan “Gamma” ibaresinin, davacının “Gama” ibaresi ile iltibas yaratacak derecede benzer olduğu dikkate alındığında, davalı şirketin ticaret unvanına bu ayırt edici unsurun yanına ek unsur olarak aldığı kabul edilen diğer ibarelerin esasen ticaret unvanının ayırt edici eki niteliğinde olmayıp, faaliyet konusuyla ilgili ek niteliğinde bulunduğundan yazılı gerekçeyle davanın reddi doğru görülmemiş…”
[5] TTK madde 52/1: “Ticaret unvanının, ticari dürüstlüğe aykırı biçimde bir başkası tarafından kullanılması hâlinde hak sahibi, bunun tespitini, yasaklanmasını; haksız kullanılan ticaret unvanı tescil edilmişse kanuna uygun bir şekilde değiştirilmesini veya silinmesini, tecavüzün sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, gereğinde araçların ve ilgili malların imhasını ve zarar varsa, kusurun ağırlığına göre maddi ve manevi tazminat isteyebilir.”
[6] TTK madde 36/3: “Üçüncü kişilerin, kendilerine karşı sonuç doğurmaya başlayan sicil kayıtlarını bilmediklerine ilişkin iddiaları dinlenmez.”
[7] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 17.06.2021 tarihli, 2021/456 E. - 2021/776 K. sayılı kararında: “Buna karşın ticaret unvanlarının ticaret siciline tescil edilmek zorunda olmaları ve tescilin olumlu etkisi nedeniyle tescil ve ilan edilmiş ticaret unvanının bilinmediği ileri sürülemeyecektir. Bununla birlikte önceki hak sahibinin uzun süre sessiz kalması mücbir sebep ya da objektif imkânsızlık gibi haklı bir nedene dayanıyorsa ve bunun ispatlanması hâlinde sessiz kalma yoluyla hak kaybı söz konusu olmayacaktır.”
[8] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 17.06.2021 tarihli, 2021/456 E. - 2021/776 K. sayılı kararı.
[9] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 13.04.2021 tarihli, 2020/453 E. - 2021/3620 K. sayılı kararında: “Dairemizin yerleşik uygulamalarında benimsenen 5 yıllık sessiz kalma yoluyla hak kaybı süresinin somut uyuşmazlıkta geçmediği değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekmektedir.” Burada belirtmek gerekir ki kararın karşı oyunda bu yönde bir istikrarlı uygulama olmadığı tam aksine istikrarlı uygulamanın “kesin bir süre verilemeyeceği” yönünde olduğu ifade edilmiştir. Karşı oyda: “Bu gibi davalarda, Dairemizin istikrarlı uygulaması ile kabul edildiği üzere, sessiz kalma yoluyla hak kaybının oluşması için, öncelik hakkı sahibinin sessiz kalma süresinin kaç yıl olması gerektiği konusunda kesin ve her dava için geçerli standart bir süre vermenin mümkün olmadığı, bu anlamda Daire çoğunluğunca benimsendiği üzere beş yıllık bir süreden söz edilemeyeceği, önemli olanın öncelik hakkı sahibinin sonraki kullanıma uzunca bir süre katlanmış olması olup, bu sürenin belirlenmesinde somut olayın özelliklerinin değerlendirilmesi gerektiği ve burada esas alınacak olanın dürüstlük kuralı olduğu, sessiz kalma yoluyla hak kaybının gerçekleşip gerçekleşmediği değerlendirilirken öncelik hakkı sahibinin sonraki tescil veya kullanımdan haberdar olduğu veya olması gerektiği tarihten sonra izlediği yol ve sergilediği tavrın nazara alınması gerektiği (bkz. emsal nitelikteki Dairemizin 10.2.2015 tarih ve 2014/4099-2015/1628 tarihli kararı) gözetildiğinde..”
[10] “Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak”
[11] TTK madde 60: “... davaya hakkı olan tarafın bu hakların doğumunu öğrendiği günden itibaren bir yıl ve her hâlde bunların doğumundan itibaren üç yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.”
[12] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 09.05.2016 tarihli, 2015/10473 E. - 2016/5194 K. sayılı kararında: “Olayları açıklamak taraflara hukuki nitelendirme hakime aittir. Dava dilekçesinde dayanılan vakıalar uyarınca davanın yukarıda bahsi geçen TTK'nın 52. maddesine dayalı olarak açıldığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar dayanılan vakıalar uyarınca davalının ..... ibaresini ticaret unvanında kullanması aynı zamanda haksız rekabete sebebiyet verdiği düşünülse de kullanım devam ettiği sürece haksız rekabete ilişkin zamanaşımı süresinin işleyeceğinden söz edilemez. Bu durum karşısında mahkemece davanın TTK'nın 52. maddesi uyarınca unvan terkini istemiyle açıldığı, davanın haksız rekabet hükümleri uyarınca açıldığının kabulü halinde dahi davalı tarafından kullanımın sürdürülmesi nedeniyle zamanaşımı süresinin işlemeyeceği gözetilmeksizin hatalı hukuki nitelendirme ve yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış…”
[13] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 16.12.2019 tarihli, 2019/1617 E. - 2019/8218 K. sayılı kararında: “davacının “Akıl İşleri Tasarım Reklamcılık Proje Uygulama San. ve Tic. Ltd. Şti.” davalının “Akıl Fikir İşleri Ajans Ltd. Şti.” şekilindeki ticaret unvanlarının kök kısımlarında yer alan “Akıl İşleri” ve “Akıl Fikir İşleri” ibareleri benzer olduğu gibi, iki şirketin faaliyet alanlarının da benzer olduğu gerekçesiyle, davanın kabulü ile”
[14] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 13.04.2021 tarihli, 2020/453 E. - 2021/3620 K. sayılı kararı.