Sıfır Kilometre Araçta Sonradan Tespit Edilen Ayıp ve Satış Anında Ayıplı Olduğunun İspatı

1- Sıfır Kilometre Araçların Ayıplı Çıkması

Günümüzde artık sadece ikinci el araçlar değil sıfır kilometre araçlar da bayiden satın alındıkları tarihte boyalı ve hatta zaman zaman değişen parçalar ile satılabiliyor. Bu sorunu ikinci el araçlarda satın almadan evvel ekspertiz yaptırarak engellemek mümkün ise de sıfır kilometre araçlar için böyle bir seçenek şimdilik pek mümkün görülmemektedir.

Bu yazımızda sıfır kilometre bir aracın bayiden satın alındıktan sonra herhangi bir kazaya karışmamış olmasına rağmen birkaç ay veya yıl sonra satılırken boyalı ve değişen parçalar barındırdığının anlaşılması halinde yapılması gereken işlemleri ve tüketicinin haklarını açıklamaya çalışacağız.

2- Aracın Satılırken Boyalı Olduğunu İspatlama Yükümlülüğü

Hayatın olağan akışı içinde hiç kimse sıfır kilometre aldığı bir aracı için ertesi gün ekspertiz raporu almaz. Aylar sonra veya yıllar sonra aracı satacağı zaman alıcı ile birlikte ekspertiz raporu almak üzere aracı ilk kez ekspere sokar. Burada öğrenir ki araçta boya ve/veya değişen parça vardır. Yargıtay kararlarına göre bu durumda ispatlanması gereken nokta, aracın satın alındığı tarihte yani satın alınmadan önce boyandığı veya parçasının değiştiğidir. Diğer bir deyişle tüketici, araç kendisine teslim edilmeden evvel “gizli ayıplıydı” iddiasını ispatlamak zorundadır. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun gereğince ayıp ilk alt ay içerisinde (TKHK m.10/1) ortaya çıkan ayıpların başlangıçta var olduğu karine olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla teslim alındıktan sonraki altı ay içinde ortaya çıkan ayıplar tüketici tarafından ispatlanmayacak, tam tersine satıcı tarafından arabanın ayıpsız teslim edileceği ispatlanacaktır. Altı ay geçtikten sonra ortaya çıkan ayıplar bakımından ise ispat yükü tüketici üzerindedir. Fakat bu her zaman sanıldığı kadar zor değildir. Zira bilirkişiler bu konuda yapacakları inceleme ile aracın parçasının hangi tarihte boyandığını ve/veya söküldüğünü net bir şekilde tespit edemez ise de işçiliğin kalitesi, uygulanan astar ve boyanın türü ve uygulama şekli, sökme takma varsa vidalardaki sıyrıkların miktarı ve niteliği gibi ince ayrıntılar sayesinde yaklaşık olarak işlemin hangi koşullarda ve kim tarafından yapıldığını tespit edebiliyorlar. Bu türden bir tespitin ispat bakımından yeterli olup olmayacağı ise Yargıtay kararlarında tartışılmaktadır[1].

Konuyla ilgili bir Hukuk Genel Kurulu kararını incelemek burada faydalı olabilir. Yargıtay Hukuk genel Kurulu’nun 09.12.2020 tarihli, 2017/579 E. – 2020/1012 K. sayılı ilamında durum şöyle açıklanmıştır:

  1. Somut olayda davacı tüketici, satın aldığı sıfır kilometre aracın üretim aşamasında oluşan bir hasar vb. sebeple özürlü olduğunu ve ayıbın kendisinden hile ile gizlendiğini ileri sürerek malın ayıpsızmisli ile değişimini talep etmiştir. Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık ise ayıbın malın tüketiciye satışından önce var olduğunun davacı tarafça ispatedilip edilmediği hususundadır.
  2. İspat yükü, 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da açıkça düzenlenmiş ve 10. maddede teslim tarihinden itibaren altı ay içinde ortaya çıkan ayıpların, teslim tarihinde var olduğunun kabul edileceği, bu durumda malın ayıplı olmadığının satıcı tarafından ispatlanması gerektiği karine olarak kabul edilmiştir. Ne var ki somut olayda uygulanması gereken 4077 sayılı Kanun’da bu hususta açık düzenleme bulunmamaktadır. Anılan Kanun’un 30. maddesi atfıyla göz önünde bulundurulması gereken ve konuyla ilgili genel kuralı düzenleyen 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190/1. maddesine göre “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa ait...” olacağından davacı tüketicinin iddiasını ispat edip edemediği irdelenmelidir.
  3. Davacı 30.12.2011 tarihinde satın aldığı aracın motorkaputunda üretimden kaynaklı hata bulunduğundan şüphe ederek yetkili servise başvurmuş, yapılan incelemede 02.08.2012 tarihli iş emrinden anlaşıldığı üzere kaputun sökülüp tekrar takıldığı ve boyanmış olduğu tespit olunmuştur. Bunun üzerine davalı şirkete ait servise götürülen araçüzerinde yeniden inceleme yapılmış ve boya kalınlık değerleri dava dışı üretici firma olan Ford Otomotiv San. A.Ş.'ye bildirilmiştir. İhbar olunan bu firmadan gelen cevapta ise boya kalınlıklarının fabrika speklerinde olduğu ifade edilmiştir. Bu aşamada gerek davalı gerekse ihbar olunan firma tarafından araçtaki boyanın orijinal olmadığı, sonradan atıldığı yönünde herhangi bir tespitte bulunulmamış ve böyle bir iddia dile getirilmemiş, tam tersine, yapılan incelemede boya kalınlığının normal değerler içerisinde olduğu belirtilmiştir. Bu açıklamayla tatmin olmayan tüketici ihtilafı mahkeme önüne taşımış ve mahkemece otomotiv öğretim üyesi bilirkişiden alınan 25.06.2013 tarihli raporda yer yer aracın diğer bölümlerine kıyasen iki kat kalınlığa ulaşan motor kaputundaki boyama işleminin uygulanan astar ve boya ile işçilik gibi unsurlar göz önünde bulundurulduğunda aracın tüketiciye tesliminden önce yapıldığı ihtimalini ortaya koyduğu ve gerek iş emirlerindeki notlar gerekse motor kaput menteşelerindeki sıyrıklar dikkate alındığında motor kaputunda aracın tüketiciye tesliminden önce sökme, boyama ve takma işlemlerinin yapıldığı ve aracın gizli ayıpla satıldığı kanaatine varıldığı mütala edilmiştir. Taraflar arasındaki tüm bu süreç ve dosyaya yansıyan deliller birlikte değerlendirildiğinde, somut olayda dava konusu aracın üretimden kaynaklı gizli ayıbının bulunduğunun davacı tarafça ispatlandığı kabul edilmelidir. Davalı vekili bilirkişi raporuna itirazında rapordaki görüşün ihtimale dayalı olarak kurulduğu, aracın davacı elindeyken de hasar görmüş olabileceğinin göz ardı edilmemesi gerektiğini savunmuş ise tüketicinin kendilerine başvurusu sonrasındaki incelemelerinde ve davaya cevabında bu yönde hiçbir itirazda bulunulmamış, herhangi bir delil sunulmamış olduğundan bu itiraz yerinde görülmemiştir.”

Görüldüğü üzere aracın satım esnasında boyalı olduğu ya da çeşitli parçalarında sök-tak işlemi yapıldığı gibi iddiaların ispatı bilirkişi incelemesi ile mümkündür.

3- Ayıplı Araç Bedel İadesi Faiz Başlangıç Tarihi

Ayıplı aracın iadesi ve ödenen bedelin geri verilmesi talepli bir davada faiz başlangıç tarihinin paranın ödendiği tarih olması gerektiği ya da öyle olduğu sanılmaktadır. Oysa bu hatalı bir bilgidir. Geri ödenmesine karar verilen paraya ancak aracın satıcıya usulüne uygun tesliminden itibaren faiz yürütülmesi mümkündür. Zira Yargıtay kararları uyarınca ürün iade edilmeden alacak miktarına faiz yürütülemiyor[2]. Satın alındığı tarihten itibaren faiz yürütüleceğini düşünenler yanılmaktadır. Araç ticari olsa bile, alıcı tacir olsa bile, dava ticaret mahkemesinde görülse bile faiz ancak aracın fiilen iadesinden itibaren işletilebiliyor[3]. Bu sırada araca binmeye devam etmesi kendisine kar sayılabilir mi? Bunu tüketicinin bizatihi kendisi düşünerek karar vermelidir.

Bu noktada düşünülebilecek bir talep konusu “aracın aynı vasıf ve nitelikte yeni bir araç ile değiştirilmesine, değişim masraflarının davalı tarafa yükletilmesine” karar verilmesini talep etmektir. Fakat ayıbın niteliği ve ağırlığına göre bu talebin hakkaniyet gereği uygun olmayacağı hallerde[4] aracın iadesine değil bedelden indirim yapılmasına (makul değer kaybının alıcıya iadesine) karar verilmesi hakkaniyete daha uygun görülmektedir. Özellikle ticari faaliyet kapsamında satın alınan ticari araçların sahipleri tarafından açılan davalarda bu kuralın daha sık uygulandığı görülmektedir[5].

4- Yenisi Üretilmeyen Aracın Misli Nasıl İade Edilecektir?

Bu soru davacı tarafların en sık sorduğu sorulardan biridir. Yerel mahkemeler de zaman zaman “aracın yenisi üretilmediği” gerekçesi ile misli ile değişim yerine para iadesine karar vermektedir. Oysa Yargıtay konu hakkındaki bir kararında mahkemenin böyle bir karar veremeyeceğini, misli ile değişim kararının fiziki imkansızlıklar nedeniyle infaz edilemeyecek olması halinde bu durum icra müdürlüğü tarafından İcra ve İflas Kanunu madde 24 uyarınca çözüme kavuşturulacaktır. Düzenlemeye göre aracın misli borçlunun elinde yoksa aracın teslim edilmesi gereken tarihteki rayiç bedeli alacaklıya ödenmek zorundadır[6].

5- Sıfır Kilometre Aracın Ayıplı Çıkması ve Zamanaşımı

Kural olarak ayıplı malın satışında satıcının sorumluluğu iki yıl süre ile sınırlandırılmış ise de gizli ayıplı ürün satışında ayıbın alıcıdan gizlendiği durumlarda zamanaşımı süresi uygulanmamaktadır. Örneğin Yargıtay’ın bir davasında[7] 2011 yılında alınan Passat model aracın boyası 2015 yılın soyulmaya başlamış, 2015 yılında açılan davada davalı tarafın zamanaşımı itirazlarına “ağır kusur ile ayıbın gizlendiği” gerekçesiyle değer verilmemiştir. Fakat bu gibi durumlarda zamanaşımı itirazlarının dikkate alınmaması için “ayıbın davalının ağır kusuru veya hilesi ile gizlenmiş olup, olmadığı, noktasında gerekirse taraf, mahkeme ve yargıtay denetimine elverişli mahiyette konusunda uzman bilirkişi raporu da alınarak hüküm tesisi” gerekmektedir. Ayrıca bu davada da aracın misli ile değiştirilmesine karar verildiği dikkat çekmektedir.

Sonuç Olarak

Sıfır kilometre araç satın bir tüketicinin araçtan beklentisi tertemiz ve kusursuz bir araca binmektir. Böyle bir  arabaya binmeyecek olsa idi bir miktar daha ucuz paraya bir parça boyalı bir aracı ikinci el araç piyasasından rahatlıkla temin edebilecek tüketicinin boyalı bir araca sıfır kilometre araç parası vermesi beklenemez. Bu nedenle aracın satım esnasında boyalı olduğu, arızalı olduğu yahut değişen parçasının bulunduğu tespit edilirse aracın ayıpsız misli değişimine veya ödenen paranın iadesine karar verilmesini talep etmek mümkündür. Ayrıca hem garanti belgesinde ismi yazılı bulunan ithalatçi şirket hem de satıcı şirket müteselsilen sorumlu olup ikisine birden dava açılması mümkündür[8]. Son olarak belirtmek gerekir ki kural olarak satıcının ayıptan sorumluluğu iki yıllık zamanaşımı süresi ile sınırlıdır. Fakat ayıbın satıcı tarafından ağır kusur veya hile ile gizlendiği ispatlanabiliyorsa zamanaşımı uygulanmaz.

Daha fazla bilgi, hukuki danışmanlık ve sorularınız için Whatsapp hattımızdan veya mail yoluyla bizimle hemen iletişime geçebilirsiniz. 22.10.2021

 

 

[1] Örneğin Yargıtay kararına konu bir bilirkişi raporunda “boya ve vernik işçiliğinin iyi olmasının işlemin aracın tüketiciye tesliminden önce fabrika çıkışında veya fabrikadan bayiye getirilmesi sırasında veya bayide meydana geldiği ihtimalini ortaya koyduğu” ifade edilmiştir. Bu tespit ayıbın ispatında yeterli sayılmıştır. (Hukuk Genel Kurulu’nun 23.09.2020 tarihli, 2017/633 E. - 2020/663 K.)

[2] “davanın kabulü ile dava konusu araç için ödenen bedelin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar vermiştir. Ancak; davaya konu malın davacı tarafça davalılara iadesi gerçekleşmeden bu alacağı için faiz istemesi mümkün değildir. Mahkemece, dava konusu malın davalıya iade tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekirken, dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.” (Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 10.03.2020 tarihli, 2017/2696 E. - 2020/3115 K.)

[3] “ayıplı malın davalılara iadesi yönünde de karar verilmesi ve yine birlikte ifa kuralı gereğince davalılar aleyhine hükmedilen bedele, aracın fiilen davalılara iade edilip teslim edildiği tarihten itibaren faiz yürütülmesi gerekirken” (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 15.06.2021 tarihli, 2020/4129 E. - 2021/5109 K.) (Aynı yönde bkz. 11. Hukuk Dairesi’nin 14.04.2021 tarihli, 2020/5028 E. - 2021/3647 K. ; 11. Hukuk Dairesi’nin 22.03.2021 tarihli, 2020/3804 E. - 2021/2737 K. sayılı kararında da: “aracın davalıya iade edildiği tarihten itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine” )

[4] Örneğin bir davada Yargıtay özel dairesi sadece sol arka çamurlukta yapılan boya işlemini gizlemek amacıyla atılan vernik nedeniyle ayıbın misli ile değiştirilmesinin istenemeyeceğini, bedelden indirim istenebileceğine karar vermiş, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bu kararı bozarak, ayıbın niteliği ve hemen ortaya çıkmış olması nedenlerini gerekçe tutarak aracın misli ile değiştirilmesine yönelik karar verilebileceğini kabul etmiştir. Kurul’da söz konusu ayıbın düşük niteliği gereği misli ile değişimin taraflar arası hakkaniyet dengesini bozacağı ileri sürülmüşse de bu görüş kabul edilmemiştir. (Hukuk Genel Kurulu’nun 23.09.2020 tarihli, 2017/633 E. - 2020/663 K.)

[5] Örneğin bir davada Yargıtay, çok kısa sürede beş defa ABS arızası veren ve yetkili servisçe onarılan arıza nedeniyle açılan araç değişimi davasında yerel mahkeme araç değişimi kabul edilmiş, Bölge Adliye Mahkemesi ayıbın gizli ayıp niteliğinde olduğu konusunda kuşku bulunmadığı ifade edilmişse de “araçtan yararlanmada eksiklik oluşturduğu ve aracın değerini azaltan sonuç ortaya çıkardığı, aracın onarımının gerçekleştiği, aracın davacının kullanımında olduğu, onarım nedeniyle araçtan faydalanmasına engel olmadığı, gerekçeleriyle değişim yerine bedelden indirim kararı verilmiş karar Yargıtay tarafından onanmıştır. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 12.11.2020 tarihli, 2020/2905 E.  ,  2020/5010 K.)

[6] “Mahkemece, 2012 model olan aracın dava tarihi itibariyle yenisinin üretilmediği gerekçesiyle davacının ödediği bedelin, aracın iade tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davacıya iadesine karar verilmiş ise de; tüketici seçimlik hakkını ayıpsız misli ile değişim yönünde kullanmış olup, aracın mislinin bulunmaması halinde sorun infaz aşamasında İİK 24. maddesi uygulaması ile çözümlenebilecektir.” (Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 21.05.2020 tarihli, 2018/3127 E. - 2020/3913 K.)

[7] Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 23.10.2018 tarihli, 2017/9515 E. - 2018/9931 K. sayılı kararı

[8] “davalı Doğuş ... A.Ş.’nin garanti belgesinden dolayı, diğer davalı Otokur ... A.Ş.’nin de satıcı olması sebebiyle araçtaki ayıp nedeniyle davacıya karşı müteselsilen sorumlu olduğu” (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 15.12.2020 tarihli, 2020/2917 E. - 2020/5884 K. sayılı kararı)

Kadir Uyanık

Av. Kadir Uyanık

Yazar, İzmir Barosu'na kayıtlı Avukat olup, aynı zamanda Ticaret Hukuku alanında yüksek lisans eğitimi görmektedir. Çalışmalarını Ticaret Hukuku ve Şirketler Hukuku alanında yoğunlaştırmıştır.