İnançlı İşlem / Nam-ı Müstear Nedeniyle Tapu İptal ve Tescil Davası

1. İnançlı İşlem Nedir?

Kanunlarımızda inançlı işlem kavramını veya inanç sözleşmesini doğrudan düzenleyen bir kanun hükmü bulunmamaktadır. Ancak yargı kararlarında, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 26. maddesinde yer alan "sözleşme özgürlüğü" ilkesi kapsamında inançlı sözleşmelerin düzenlenebileceği ve geçerli olduğu kabul edilmektedir. İnanç sözleşmesi, inanan/devreden ile inanılan/devralan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan/devralan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir işlemdir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir sözleşme olup, alacak ve mülkiyetin devrinin hukuki sebebini oluşturur.

1.1. İnançlı İşlem İçeren Sözleşmenin Geçerliliği

İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi bulunduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır. İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini yani mülkiyetin kendisine devrini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi hâlinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.

1.2. Taşınmaz Devri Borcu İçeren Sözleşmelerin Geçerliliği

Burada üzerinde durulması gereken husus, taşınmaz mallar ya da şekle bağlı sözleşmelerde, inanç sözleşmelerinin ne gibi hukuki sonuç doğuracağıdır. Diğer bir anlatımla, sözleşmede öngörülen koşulların gerçekleşmesi hâlinde, taşınmaz mülkiyetinin naklinin sebebini oluşturup oluşturmayacağıdır. Uygulamada mesele 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir. Söz konusu kararda; eski hukuka göre mümkün ve geçerli olan muvazaa ve nam-ı müstear iddialarının, Medeni Kanunun yürürlüğünden sonra taşınmaz mallar hakkında dinlenip dinlenemeyeceği tartışılmıştır. Taşınmaz mallara ilişkin inançlı işlem hadiselerinde, meselenin bir istihkak ve mülkiyet davası niteliğini geçemeyeceğinden, ne resmî senet, ne de şekil meselesinin bahse konu olamayacağı, meselenin sözleşmede ve isimde muvazaayı kapsamına alan Borçlar Kanunu’nun 18. maddesi kapsamında düşünülmesinin kanunun amacına uygun düşeceğine değinildikten sonra sonuçta, nam-ı müstear davalarının dinlenebilir ve yazılı delil ile ispatının mümkün olduğuna hükmolunmuştur.

 

2. İnançlı İşlemin İspatına İlişkin Yargı Kararları

İspat kuralları açısından bakıldığında inançlı işlem nedeniyle iade, tazminat veya sözleşmenin feshini isteyen tarafın 4721 sayılı TMK’nın 6 ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 190/1. maddesi uyarınca iddiasını ispat etmesi gerektiği kuşkusuzdur.

İnançlı işlemi doğrudan düzenleyen bir kanun hükmü bulunmadığından, ispatı hakkında da kanunlarımızda bir hüküm yer almış değildir. İnançlı işlemin ana unsurları, inanç sözleşmesi ve kazandırıcı işlem nasıl özel bir şekle bağlı değilse, inançlı işlemin ispatında da, kural olarak özel bir biçim koşulunun aranmaması, inançlı işlemin ispatında genel hükümlerin uygulanması gerekir. (Özkaya, E.; İnançlı İşlem ve Muvazaa Davaları, 6. Baskı, s. 61).

2.1. İnanç Sözleşmesinin Varlığı Yazılı Delille İspatlanmalıdır

“İnanç sözleşmesinin yazılı olması koşulu bir geçerlilik şartı olmayıp ispat şartıdır. İnançlı işlemin yazılı delilini inanç sözleşmesi oluşturmaktadır. Kazandırıcı işlem resmî şekilde yapılsa dahi inanç sözleşmesinin resmî şekilde yapılması gerekli olmayıp sadece yazılı yapılması zorunlu ve yeterlidir. Nitekim bu husus yukarıda etraflıca açıklandığı üzere 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında da belirtilmiştir. Öteki deyişle, tapulu taşınmazın inançlı işlemle temlikinde, inançlı işlemin yazılı biçimde yapılması gerekli ve yeterli olup yazılı şeklin bir ispat koşulu olduğu 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İnançları Birleştirme Kararının gereğidir.” ( Yargıtay HGK 18.02.2020 tarihli, 2018/1065 E.  ,  2020/180 K. )

2.2. Delil Başlangıcı Niteliğinde Belge Varsa Tanık Dinlenebilir

İnanç sözleşmesinin varlığı yalnızca ve sadece yazılı delil ile ispatlanamaz. Bu tarz ilişkiler çoğu kez işin doğası gereği güvenilen ve kendisine inanılan bir kimse ile kurulur. Ülkemizde inanç sözleşmelerinin yazılı olarak kurulmadığı, herhangi bir yazılı belge olmadan ilişkilerin kurulduğu görülmektedir. Yargı uygulamaları da bu gerçekliği görmekte ve delil başlangıcı ile birlikte tanık delilini yumuşatarak kabul etmektedir.

“Uygulamada, açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa bile yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı taraf elinden çıkmış yazılı delil başlangıcı (1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) m. 292) niteliğinde bir belge varsa, inanç sözleşmesinin "tanık" dâhil her türlü delil ile kanıtlanabileceği kabul edilmiştir.” ( Yargıtay HGK 18.02.2020 tarihli, 2018/1065 E.  ,  2020/180 K. ) ( Yargıtay HGK 28.12.2005 tarihli ve 2005/14-677 E., 2005/774 K sayılı kararı )

“yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belgenin varlığı aranır. Yazılı delil başlangıcı niteliğinde belge varsa HUMK’nun 292.maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.” ( Yargıtay HGK 2010/14-394 E., 2010/395 K. )

2.3. İnanç Sözleşmesi Tapu Devrinden Sonra Yapılabilir

İnanç sözleşmesinin varlığının yazılı bir delil ile ispatlanması koşulu, sözleşmenin tarihi ile taşınmazın devir tarihi arasındaki ilişkide ne şekilde uygulanacaktır? İnanç sözleşmesi tapunun devri tarihinden sonra imzalanmış ise bu sözleşmenin tapu devrine ilişkin olup olmadığı tartışılabilir. Yargı uygulamalarında, sözleşme tarihinin devir tarihinden sonra olmasının bir önemi olmadığı, sonraki tarihli sözleşmenin devre esas inanç işlemini ispata elverişli olduğu kabul edilmektedir.

“inançlı işleme konu belgenin akit tarihinden önce ya da sonra düzenlenmesinin sonuca bir etkisi bulunmamaktadır.” ( Yargıtay HGK 18.02.2020 tarihli, 2018/1065 E.  ,  2020/180 K. )  ( Yargıtay HGK 14.07.2010 tarihli ve 2010/14-394 E., 2010/395 K. )

3. İnançlı İşlem Nedeniyle Tapu İptal ve Tescil

3.1. Tapu Üçüncü Kişilere Devredilmemişse

Taşınmazı devralan kişi, kendisinden iadesi istendiğinde taşınmazı devretmemişse açılacak davada taşınmazın başka bir üçüncü kişiye devredilip devredilmediği önem arz eder. Taşınmaz herhangi bir üçüncü kişiye devredilmemişse, iade isteyenin tapunun iptalini ve kendisine tescilini isteme hakkı bulunmaktadır.

3.2. Tapu Üçüncü Kişilere Devredilmişse

Mülkiyetin üçüncü kişilere devri halinde açılacak davanın niteliği değişecektir. Zira TMK 1023 maddesi gereği iyiniyetli kazanımlar korunacağından iyiniyetle mülkiyet hakkı kazanan kişinin mülkiyetine dokunulamaz. İyiniyet – kötüniyet ayrımının yargı kararlarından nasıl yapıldığına ilişkin özetleyici bir karar olarak:

“çekişmeli taşınmazın kısa sürelerle tapuda el değiştirmesine rağmen hiçbir zaman satın alan davalıların zilyetliğine geçmediği, anahtarının hâlen davacı ...’da bulunduğu, taşınmazı 5. el olarak satın alan davalı ...’ın da dava konusu daireyi hiç görmeden satın almasının genel hayat tecrübelerine aykırı olduğu gibi resmî akde göre 267.000,00TL bedelle satın aldığı anlaşıldığı hâlde herhangi bir ödeme belgesi sunmadığı hususları birlikte gözetildiğinde davalıların işbirliği içerisinde hareket ettikleri ve taşınmazı en son satın alan davalı ...’ın da iktisabının iyi niyetli olmadığı sonucuna varılmıştır. Bu hâlde davalının TMK'nın 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanacağı söylenemeyecektir.” ( Yargıtay HGK 18.02.2020 tarihli, 2018/1065 E.  ,  2020/180 K. )  

4. İnançlı İşlem Zamanaşımı

"İnançlı Sözleşmelerde ise inananın, inanç konusu malı inanılandan iade etmesini isteme hakkı, bir kişisel hak niteliğinde olduğundan 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK. )'nun 125. maddesine göre 10 yıllık zamanaşımına tabidir. Taraflar arasındaki ilişkinin “inançlı işlem” olduğunun kabulü ile uyuşmazlığın buna göre çözümlenmesi; bu işlemler için zamanaşımı süresinin 10 yıl olduğu da gözetilerek işin esası hakkında yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde bir karar verilmesi olmalıdır." 

Sonuç

İnançlı işlem ya da diğer adı ile nam-ı müstear; bir taşınmazın veya eşyanın, geri alınmak üzere bir kimseye devredilmesidir. İnançlı işlem nedeniyle tapu iptal tescil davası ise iadesi istenmesine rağmen o taşınmazın geri verilmemesinden kaynaklanan ve uygulamada sıklıkla karşılaşılan bir dava türüdür. Özellikle belirtmek gerekir ki, taraflar arasında inançlı bir işlem olduğunun ispatı zordur. Taraflar arasında yazılı bir sözleşme yapılması önem arz eder. Aksi takdirde her ne kadar inancı işlemin varlığı tanık, ses kaydı, mesaj yazışması gibi ikincil delillerle ispat edilebiliyor ise de bunların her durumda ayrı ayrı geçerli olup olmadığının tartışılması gerekecektir.

Daha fazla bilgi için info@kutelhukuk.com adresi üzerinden veya Whatsapp iletişim hattından iletişime geçebilirsiniz. 07.12.2020

Kadir Uyanık

Av. Kadir Uyanık

Yazar, İzmir Barosu'na kayıtlı Avukat olup, aynı zamanda Ticaret Hukuku alanında yüksek lisans eğitimi görmektedir. Çalışmalarını Ticaret Hukuku ve Şirketler Hukuku alanında yoğunlaştırmıştır.