Haksız Şikayet – Cimer Şikayeti - İftira Nedeniyle Manevi Tazminat Şartları

Haksız Şikayet – Cimer Şikayeti - İftira Nedeniyle Manevi Tazminat Şartları

1- Haksız Şikayet Nedir? Takipsizlik Kararı Şikayeti Haksız Kılar mı?

Makul ve kabul edilebilir bir nedeni, dolaylı da olsa bir bulgusu ya da delili bulunmadığı halde sırf karşı tarafı zararlandırmak kastı ile gerçekleştirilen şikayetler (idari merciilere, cimere veya savcılığa) haksız şikayet olarak adlandırılmaktadır. Şikayet edilen kişinin manevi tazminat talebinde bulunabilmesi için, söz konusu şikayet nedeniyle savcılık tarafından yürütülen soruşturma neticesinde takipsizlik kararı (kovuşturmaya yer olmadığı kararı) verilmesi veya idari mercii tarafından şikayet uyarınca işlem tesis edilmesine gerek olmadığı veya idari yaptırım uygulanmasına gerek olmadığı benzeri kararlar verilmesi gereklidir.

Burada belirtmek gerekir ki tek başına takipsizlik kararı veya idari merciin ret kararı (kesinleşmiş olsa bile) şikayeti haksız kılmaz. Zira şikayet hakkı, hak arama özgürlüğü kapsamında anayasal haklardan olup manevi tazminat tehdidi ile kısıtlanamayacaktır. Bu nedenle her takipsizlik kararının manevi tazminat davasına vücut vermesi gerektiği düşünülemez. Bu noktada önemli olan kriter, şikayet hakkının kötüye kullanılıp kullanılmadığıdır.

2- Haksız Şikayet veya Cimer Şikayeti Nedeniyle Manevi Tazminat Şartları

2.1. Şikayeti Haklı Gösterecek Dolaylı Emarelerin Olması Gerekir

“Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikayet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.

Haksız şikâyet ya da haksız ceza davası açıldığı hukuksal sebebine dayanan manevi tazminat davalarında, şikâyet ya da dava hakkının kötüye kullanılıp kullanılmadığı, bir başka ifade ile şikâyetin veya davanın hukuka aykırı olup olmadığı sorunu ancak, şikâyetçinin veya davacının şikâyetine dayanak yaptığı kanıtların hukuk hâkimi tarafından değerlendirilmesi ile çözümlenmelidir.

Ceza hâkiminin beraat kararı verirken delilleri takdir konusundaki kanaati, hukuk davasına etkili değildir. Hukuk hâkimi hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının sınırlarını belirlerken dayanılan kanıtların iddiayı kanıtlayacak güçte olmasını aramayacaktır. Çünkü hukuk hâkimi iddiayı değil, hak arama özgürlüğünün hukuka uygun olarak kullanılıp kullanılmadığını araştırma ödevi altındadır. Bu nedenle şikâyet hakkını haklı gösterecek kesin kanıtlar olmasa bile bir takım güçsüz kanıtların (emarelerin) bulunması yeterli olacaktır. Kesin kanıtların aranması şeklindeki bir kabul hâlinde ise hak arama özgürlüğünün kullanılması kısıtlanmış olacaktır.

Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 22.03.2006 tarihli ve 2006/4-66 E. 2006/99 K.; 04.06.2008 tarihli ve 2008/4-421 E. 2008/422 K. ve 30.5.2012 tarihli ve 2011/4-728 E., 2012/328 K. sayılı kararlarında da vurgulanmıştır." ( Yargıtay HGK 05.02.2019 tarihli,  2017/1393 E.  ,  2019/76 K. )

2.2. Şikayet Sırf Karşı Tarafı Zararlandırma Kastı ile Yapılmalıdır

Yargıtay’ın çeşitli kararlarında da atıf yaptığı üzere şikayetçinin manevi tazminattan sorumlu tutulabilmesi ve şikayetin haksız olduğunun değerlendirilebilmesinin koşullarından biri de şikayet edenin sırf şikayet edileni zararlandırma kastı ile hareket ettiğinin ortaya konması gerekliliğidir.

“Dosya kapsamında mevcut deliller değerlendirildiğinde; davacı ve davalının kardeş olması, babalarının vefatının ardından aralarında miras nedeniyle anlaşmazlığın başlaması, davalının davacıyı 2008 yılından başlayarak kısa zaman aralıklarıyla ve ısrarla müşterek ve ruhsatsız tabancayı aldığından bahisle birden fazla kez şikayet etmesi nazara alındığında davalının davacıyı zararlandırma kastı ile hareket ettiği, şikayet hakkını istismar ettiği anlaşıldığından, davacının kişilik haklarına saldırı niteliğindeki eylemin sabit olduğu değerlendirilerek, davacı lehine uygun bir miktarda manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken, bu husus gözetilmeden davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın davacı yararına bozulması gerekmiştir.” ( Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 17.05.2018 tarihli, 2016/6203 E.  ,  2018/4261 K. )

“Somut olayda davalının davacı hakkında, 05/02/2015 tarihinde ...'e ihbar dilekçesi gönderdiği, dilekçenin içeriği incelendiğinde, dava konusu olayda herhangi maddi olgu temeli bulunmadığı halde, davalının davacıyı zararlandırma kastı ile hareket ettiği anlaşıldığından, davacının kişilik haklarına saldırı niteliğindeki eylemin sabit olduğu değerlendirilerek, davacı lehine uygun bir miktarda manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken…” ( Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 05.04.2018 tarihli, 2016/6575 E.  ,  2018/2716 K. )

2.3. Şikayet Edilen Kişi Hakkında Beraat Kararı Verilmesinin Manevi Tazminata Etkisi

Şikayet edilen kişi hakkında savcılık tarafından iddianame düzenlenmesi ve bunun üzerinde yapılan yargılamada beraat kararı verilmesi şikayeti “haksız şikayet” haline dönüştürmeyecektir. Yukarıda da ifade edildiği üzere kural olarak şikayetçinin dolaylı bulgu veya emarelere dayalı olarak şikayetçi olması halinde bu durum hak arama özgürlüğü kapsamında değerlendirilecektir. Savcılık tarafından iddianamenin düzenlenmesi halinde şikayet konusuna ilişkin makul bulgu ve emarelerin mevcut olduğu sonucuna ulaşılabilecek ve manevi tazminat istemi çoğu kez reddedilecektir. Bu nedenle sadece beraat kararı verilmiş olması, manevi tazminat istemini haklı kılmaz. Aksine bir yargılamanın yapılmış olması çoğu kez şikayeti haklı kılacaktır. Elbette somut olaya özgü olarak, yargılama safhasına geçilse bile şikayet haksızlığından söz edilebilecek durumlar oluşabilir.

“Dosya kapsamından; davalının şikayeti üzerine davacı hakkında gebelik süresi 10 haftadan fazla olan bir kadının çocuğunu rıza ile düşürtme suçundan kamu davası açıldığı, ... 28. Asliye Ceza Mahkemesinin 02/12/2014 gün ve 2014/236 E. - 2014/816 K. sayılı ilamıyla beraat kararı verildiği anlaşılmıştır.

Bu haliyle, davacının eylemi ile ilgili olarak iddianame düzenlendiği ve ceza davası açıldığı yapılan yargılama neticesinde beraatine karar verildiği anlaşılmakla yeterli emarenin bulunduğu, davalının, davacıya yönelik şikayetinin, hak arama özgürlüğü kapsamında kaldığı anlaşılmakla istemin tümden reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.” ( Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 23.10.2019 tarihli, 2017/1683 E.  ,  2019/4893 K. )

“Somut olayda, davalının şikayetlerine istinaden davacı hakkında yargılamalar yapıldığı; ancak şikayetlerin doğruyu yansıtmadığının anlaşıldığı, nitekim davalı hakkında Şenkaya Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/375 esas 2015/38 karar sayılı dosyasında iftira suçundan yargılama yapıldığı da gözetildiğinde, davacıyı zararlandırma kastı ile hareket ettiği, beyanlarının yasal şikayet hakkı kapsamında değerlendirilemeyeceği ve bu şekilde yasal şikayet hakkını kötüye kullandığı anlaşılmış, bu nedenle davacı yararına somut olaya uygun bir miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken…” ( Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 14.03.2018 tarihli, 2016/5254 E.  ,  2018/1876 K. )

“Somut olayda davalının davacı hakkında, 20/04/2015 tarihinde BİMER'e ihbar dilekçesi gönderdiği, dilekçenin içeriği incelendiğinde, dava konusu olayda herhangi maddi olgu temeli bulunmadığı halde, davalının davacıyı zararlandırma kastı ile hareket ettiği anlaşıldığından, davacının kişilik haklarına saldırı niteliğindeki eylemin sabit olduğu değerlendirilerek, davacı lehine uygun bir miktarda manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken, bu husus gözetilmeden istemin reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.” ( Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 25.01.2018 tarihli,  2016/4180 E.  ,  2018/416 K. )

“Davacı 27/03/2007 tarihinde ... Balıkçılık ve Tic. Ltd. Şti.'deki ortaklık haklarını devrederek ayrılmış, bu durumu ilan edilip kesinleşmiş ve ticaret sicil kayıtlarına da işlenmiştir. Ticaret sicil kayıtları açık olmasına rağmen davalı tarafça herhangi bir araştırma yapılmaksızın davacı ortak gösterilerek ticareti terk etmek suçundan şikayette bulunulmuş, bu nedenle davacı yargılanmıştır. Her ne kadar yargılama sonucunda davacı hakkında beraat kararı verilmiş ise de davacıya suç isnadıyla haksız eylem gerçekleşmiştir. Davalı şirketin davaya konu şikayet dilekçesini verdiği 22/07/2015 tarihi itibariyle tacir olduğu, kendisinden beklenen özen yükümlülüğüne uygun davranmadığı ve davacının manevi olarak zarar görmesine sebep olduğu açıktır. Buna göre davalının, davacı hakkındaki özensiz isnadı sebebiyle sorumlu olduğunun kabulü gerekmektedir.

Şu durumda; Bölge Adliye Mahkemesince davalının davacı hakkındaki şikayet dilekçesinin hak arama özgürlüğü ve Anayasal şikayet hakkı kapsamında kaldığı gerekçesiyle, HMK'nın 373/2 maddesi uyarınca davanın reddine karar verilmiş olması doğru değildir. Bu nedenle Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerekir. ( Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 09.06.2020 tarihli, 2018/2670 E.  ,  2020/1727 K. )

Sonuç Olarak

Haksız savcılık şikayeti, haksız idari mercii şikayeti, haksız CİMER şikayeti ya da iftira nedenleriyle manevi tazminat talep edebilmek için somut olayın özelliklerine göre çeşitli ihtimallerin değerlendirilmesi gerekmektedir. Şikayetçinin, manevi zarara uğradığını iddia eden tarafı şikayet etmek için haklı ve makul sebepleri olup olmadığı, elinde dolaylı da olsa bulgu ve delillerin bulunup bulunmadığı ve şikayetçinin sırf şikayet edileni zararlandırma kastıyla hareket edip etmediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu noktalara verilecek cevaplara göre manevi tazminat talep etmekte haklı olup olunmadığı kanaatine varılabilir.

Daha fazla bilgi, hukuki danışmanlık ve sorularınız için Whatsapp hattımızdan veya mail yoluyla bizimle hemen iletişime geçebilirsiniz. 03.03.2021

Ecenur Tuncel Uyanık

Av. Ecenur Tuncel Uyanık

Yazar, İzmir Barosu'na kayıtlı Avukat olup, aynı zamanda Türk Patent ve Marka Kurumu'na kayıtlı yetkili Marka Vekilidir. Marka Hukuku alanında çalışmalarını yoğunlaştırmıştır.