1- Boşanma Davası Açıldıktan Sonra Gerçekleşen Olaylar
Bilindiği üzere kural olarak her dava, davanın açıldığı tarihte (ve bu tarihten önce) gerçekleşmiş olaylar üzerinden karara bağlanır. Dava açıldıktan sonra gerçekleşmiş olayların açılmış davada ileri sürülmesi ve iddia edilmesi davanın seyrine etkili olamayacaktır. Konuyla ilgili olarak tartışmalara neden olan birkaç nokta vardır. Bu noktalardan birisi de “sadakat yükümlülüğü” ve sadakat yükümlülüğünün ihlalinin davada nasıl ileri sürüleceği meselesidir. Yargıtay, boşanma davası kesinleşmedikçe tarafların sadakat yükümlülüğünün devam ettiğini kabul etmektedir. O halde akıllara gelen soru; sadakat yükümlülüğü devam etmesine rağmen bu yükümlülüğü ihlal eden tarafın bu eylemi; kusur değerlendirmesinde nasıl dikkate alınacaktır?
2- Boşanma Davası Açıldıktan Sonra Gerçekleşen Olaylar Islah Yoluyla İleri Sürülemez
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 03.02.2021 tarihli ve 2020/6051 E. ve 2021/1004 K. sayılı ilamında güncel olarak tartışıldığı üzere, yerel mahkemece ıslah dilekçesi kabul edilerek davadan sonra gerçekleşen olayların ilgili tarafa kusur olarak yüklenmesine ilişkin karar istinaf mahkemesince “davadan sonraki olayların ıslah yoluyla davaya eklenemeyeceği” gerekçesi ile kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmiştir. Yargıtay dairesi ise konuyu (kararında uzun uzun tartışmadan) tartışmış ve dava açıldıktan sonra gerçekleşen vakıaların ıslah yoluyla davaya eklenemeyeceğine “oyçokluğu ile” karar vermiştir. Söz konusu kararın muhalefet şerhinin okunmasını tavsiye ediyoruz.
Yine Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin bir ay kadar sonra verdiği 10.03.2021 tarihli ve 2. Hukuk Dairesi’nin 2021/808 E. ve 2021/2143 K. sayılı kararında aynı fikir benimsenmiş (ıslah yok, salt beyan) bu fikre muhalefet şerhi yazılmamıştır. Kararın ilgili bölümü: “Dava tarihinden sonra gerçekleşen olaylar eldeki davanın kusur belirlemesinde esas alınmaz ve bu olaylar nedeniyle taraflara kusur izafe edilemez.” şeklindedir.
3- Islah ile İleri Sürülemeyeceğine İlişkin Karara Muhalefet Şerhi ve Değerlendirilmesi
Karara muhalefet şerhinin kapsamı ve değerlendirmeleri ile yapılan atıflar incelendiğinde rahatlıkla görüleceği üzere, “dava açıldıktan sonra gerçekleşen vakıaların ileri sürülmesinde ıslaha bile gerek olmadığı” görüşü öğretide de güçlü bir şekilde ifade edilen görüştür. Bunun yanında bu vakıaların ıslah ile ileri sürülebileceğine yönelik kararlar da mevcuttur. Örneğin; “04.02.1948 tarih ve 10/3 E.K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına (Y.İ.B.K) göre; davadan sonra ortaya çıkan vakıaların ıslahla davaya dahil edilebileceği kabul edilmiştir.” Ayrıca Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da 16.02.1983 tarih ve E: 1982/2-268 – K: 1983/136 sayılı kararında; “Bu nedenle davacı, davalının rızası ile bağlı olmaksızın bu yeni vakıayı ileri sürebilir. Aksi görüşün kabulü, davacıyı gereksiz yere ikinci bir dava açmaya zorlamak olur ki böyle bir kabul ve uygulama dava ekonomisi ile bağdaşmaz" şeklinde bir karar vermiştir. Muhalefet şerhinde de aynen şu cümleye verilmiştir: “Bu gibi durumlarda ıslah yolunu dahi kapamak, usûl ekonomisine (HMK m. 30) aykırı olduğu gibi, hak arama hürriyetine (T.C.A. m.36) de yasal olmayan bir müdahale niteliğini oluşturmaktadır.”
Gerçekten de konuyla ilgili tartışmanın özünü “usul ekonomisi” oluşturmaktadır. Davadan sonra gerçekleşen vakıanın ıslah yoluyla veya ıslaha bile gerek duymadan bir beyan dilekçesi ile davaya eklenememesi; bu yolun kapatılarak davacının “ek dava açmaya” zorlanması (kaldı ki burada davalı için durum daha da vahimdir, açacağı yeni davanın kabulü, önceki davanın reddini sağlamayacaktır) gereksiz masraf ve iş yoğunluğu yaratmaktan başka sonuç doğurmayacaktır. Dava açılmakla sadakat yükü son bulmayacağından, dava açıldıktan sonraki aldatma nedeniyle ek dava açılabileceği, bu davanın kabulü ile boşanmanın gerçekleşebileceği ve hatta artık değer alacağı payının da kaldırılabileceği açıktır. Gerçekten de bu halde ıslahın önünün neden kapatıldığı anlaşılamamaktadır.
Sonuç Olarak
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, öğretide kabul edilen baskın görüş ve önceki tarihli YİBK ve HGK kararlarına aykırı olarak, boşanma davası açıldıktan sonra gerçekleşen olayların, eldeki davada sunulacak beyan ve delillerle ileri sürülmesinin mümkün olmadığı, ıslah yoluyla bile bu vakıaların ileri sürülemeyeceğini ve taraflara kusur olarak yüklenemeyeceği görüşündedir. Tarafların boşanma davası açıldıktan sonra gerçekleşen olayları aynı davada ileri sürmesinin engellenmesi sonucunda ortaya çıkan sorunlar şöyle özetlenebilir:
i. Yeni vakıayı ileri sürmek isteyen tarafın ek dava açmaya zorlanması ve yargıdaki iş yükünün arttırılması ile taraflara ek maddi külfet yüklenmesi.
ii. Sonraki vakıa ile ilk davası kesin olarak kabul edilecek tarafın, ilk davasının reddedilmesi ve fakat ikinci davasının kabul edilmesi nedeniyle yüklendiği maliyetin hakkaniyete aykırı düşmesi.
iii. Boşanmak istemeyen davalının (davacının sonraki ihlalleri) bu iddiasını ileri sürebileceği bir yargılama aşamasının oluşmayacağı gerçeği (kendisi ek dava açmak istemiyor çünkü boşanmak istemiyor, karşı tarafa yeni vakıayı kusur olarak yükletip davanın reddini de sağlayamıyor)
Aksi görüşün kabulü halinde ortaya çıkabilecek ciddiye alınabilir muhtemel sorun ise tarafların kusur oranlarının değişmesi nedeniyle yargılamanın bir veya iki celse süresi kadar daha uzamasından ibarettir ki diğer görüşün yarattığı sorunlar karşısında zaten uzun olan yargılama süresinin bir önemi bulunmamaktadır.
Daha fazla bilgi, hukuki danışmanlık ve sorularınız için Whatsapp hattımızdan veya mail yoluyla bizimle hemen iletişime geçebilirsiniz. 15.07.2021